HaberlerKonuk Yazarlar

“ESKİ DOSTLAR ESKİ DOSTLAR…”

“ESKİ DOSTLAR ESKİ DOSTLAR…”

Hani bir şarkı vardı “Unutulmuş birer birer eski dostlar, eski dostlar… “ diye başlayan. Nedense dilime dolandı bu şarkı. Birkaç defadır söyleyip durdum. Eski dostları hatırladım birer birer, bu şarkıyı mırıldanırken. Meğerse insan dostlarıyla varmış şu yalan dünyada ve hepsinin de ayrı yeri varmış hayatımızda.

Yarenlik edebileceğimiz dostlar uzaklarda şimdi. Kimisinin ismi âlemi gezer, kimisinin ismi Cennet’i… Gönüllerine muhabbetten bir katre düşmüş bu canlara imrenmemek, onları özlememek mümkün mü?

Şimdi onlar fotoğraf albümünün en nadide sayfasından bize tebessüm ediyorlar. Bir dostun, fotoğraf çekinirken gülümsemek lazım sözünü şimdi daha iyi anlıyorum. Bir gün saat dolar da göçersek bu yalan dünyadan, peşimiz sıra o tebessümlü kareler kalsın geriye. Başka bir varımız olmadı yalan dünyada geriye bırakacak, bari bir tebessümümüz kalsın!

Tebessüm dostlarda daha bir başka oluyor. Dostun bir tebessümü gamı kederi alıp götürüyor gönlümüzden. Onun için dostlarınızdan tebessümü esirgemeyin. İki dostun birbirine tebessümü sadaka olarak tarif edilmiş inancımızda.

Modern ve çağdaş olarak nitelendirilen bugünkü dünyada hayat zor. İnsaniyet adına zor. Çoğu zaman çırpınışlarımız İNSANLIK ÖLMESİN adına değil mi? Her şeye rağmen İNSANLIK ÖLMESİN diyoruz. Bu yüzden dostlar diyoruz, eski dostlar diyoruz, vefâ diyoruz. Vefâsız adamdan hiçbir şey olmaz. Parası olur, son model arabası olur, dünyası mamur olur ama adam olamaz!

Etrafımızda arkadaş çok ama dostların sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Dost deyince aklıma hep şu enfes hikâye gelir. Buyurun birlikte okuyalım.

Genç adam, babasına her gün; ”Benim de senin gibi çok dostlarım var” derdi. Baba itiraz eder, “Olmaz öyle çok dost, dostun hakikisi belki bir, belki iki tanedir. Fazlasını bulamazsın” diye cevap verirdi.

Bu konuşma ve tartışma uzayınca gerçek dostun kim olduğunu anlamak için bir sınav yapmaya karar verdiler. Bir akşam bir koyun kesip çuvala koydular. Baba, oğluna ”Hadi bu çuvalı al, bir dostuna götür” dedi.

Delikanlı çuvalı sırtlayarak, sanki içinde öldürülmüş bir adam varmış gibi en iyi bildiği dostuna gitti. O dost, kan damlayan çuvalı görür görmez kapıyı hızla delikanlının suratına kapadı. Arkadaşını içeri almadı. Dost bildiği herkesi tek tek dolaşan delikanlı hepsinden aynı karşılığı gördü. Kapılar hep yüzüne kapandı.

Çaresiz geri dönerek “Haklıymışsın baba” dedi. ”Dost yokmuş bu dünyada; ne sana ne de bana.” “Hayır evlat” dedi baba. “Benim bir dostum var. Hadi, çuvalı al da bir kere de ona git.”

Genç adam, çuvalı tekrar sırtlayıp alnından ter, çuvaldan kanlar damlar vaziyette babasının dostuna gitti. O dost, delikanlıyı hemen içeri aldı. Arka bahçeye geçerek bir çukur kazdı, çuvalı gömdüler. Çukuru kapatarak üstüne de cesedin kokusu belli olmasın diye sarımsak diktiler.

Genç adam, babasına gelerek ”Baba, işte dost buymuş” deyince babası; “Daha erken, o belli olmaz daha. Sen yarın ona git, bir kavga çıkart ve iki tokat at. İşte o zaman anlarsın dostun hakikisini” dedi.

Delikanlı, aynen babasının dediği gibi yaptı. Babasının dostuna istemeden iki tokat attı. Tokadı yiyen dost, şunu söyledi delikanlıya:

”Git de söyle babana, biz böyle iki tokada sarımsak tarlasını satmayız.”

Sahi, böyle kaç dostunuz var sizin iki tokada sarımsak tarlası satmayacak? Yoksa sizler de Aşık Veysel diliyle “Dost dost diye nicesine sarıldım/Benim sâdık yârim kara topraktır.” diyenlerden misiniz?

Yani insanoğlu elden ayaktan düşmeye görsün.

YANİ DİYELİM Kİ; ESKİ DOST MU?, ESKİMEYEN DOST MU?

 

Hulusi GENİŞOĞLU

2023 / EYLÜL

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir